İki insan birbirini sever ve evlenir. Daha sonra bu birlikteliğe eşlik eden çocuklar olur ve o zaman aile olunur. Bu konuda bir çok hayal kurulabilir. Ama bazen maddi manevi her şey yolunda gitmez ve her şey zorlaşabilir. Manevi olarak bu zorlukların arasında anne ve babanın aileleri tarafından yapılan baskılar, aile psikolojisinde önemli bir yer tutar. Erkek tarafı ve kız tarafı tanımlamalarıyla başlayan ayrım, daha da ileri boyutlara gelebilir. Bütün bunların için de çocuklara karşı benimsenen tutumlardaki farklılığın da bir çok kere tartışma yarattığına denk geldim.
Öncelikle anne ve babaların şikayeti, büyük anne ve büyük babaların çocuklarına gereğinden fazla ilgi göstermeleri üzerinedir. Sürekli her istediklerini yaparlar. Çok yorgun olsalar bile hatta bastonla yürüseler bile torunu ayağa kalkmasını istiyorsa, ayağa kalkabilir; dışarı çıkmasını istiyorsa, dışarı çıkabilir. Gördüğü oyuncağı istediğinde hemen alınacağını torunlar çok iyi biliyorlardır. Öbür tarafta çocuklarını bu konuda daha doru yetiştirmeye çalışan anne ve baba, bu davranışları gördüğü zaman gerçekten sinirlenir ve çaresiz hisseder. Anne ve babanın buradaki çaresizliği, geleneksel bakış açısıyla açıklanabilir. Gözlemlediğim kadarıyla bazı ailelerde anne ve babalar büyüklerine karşı böyle bir konuyu bile açamıyorlar. Yani, ‘lütfen bu çocuğu şımartmayın artık’ cümlesini bile kurmaları ayıp karşılanıyor. Bu sebeple, bu aileler daha çaresiz hissediyor. Böylece, kimin ailesi böyle davranışlar içine giriyorsa, diğer taraf kayınvalidesine ya da kayın pederine söyleyemediği için sinirini karısından ya da kocasından çıkartıyor. Bu sebeple bitebilen bir çok evliliğe denk geldim.
Fakat bazı ailelerde de durum bundan çok farklı oluyor. Daha demokratik olan bu ailelerde bu konu büyük anne ve büyük baba ile rahatça konuşulabiliyor. Hatta onlara kızılabiliyor. Bir şeyler değişmiyor bence ama yine de anne baba çaresiz hissetmiyor ve biraz rahatlamış oluyor. Böylece bir sonraki adıma geçilebiliyor. Yani, aslında ‘iki çocuğun oyununu düzenleme aşaması’ başlıyor.
Bu benim bu konuda kullandığım bir metaforum. Yani bu konuda annelerinizi ve babalarınızı da çocuk olarak görmeniz de bir sakınca görmüyorum. Hatta onlarında torunlarıyla oynarken çocukluklarına döndüklerini hepimiz tahmin ediyoruz. Bu sebeple iki çocuğun oyununu kurallarla düzenliyorsak ve birbirlerine zarar vermelerini engelliyorsak ya da iletişim tarzlarına nasıl dikkat ediyorsak, aynı uygulamaları burada da yapmalıyız. Tabi ki bunu onlara belli ederek değil. Bizler genelde büyük anne ve büyük babaların çocuklara karşı tutumlarına dikkat ediyoruz. Fakat onların da içindeki çocuksu ruhu düşündüğümüz zaman, onlarla oyun oynamak isteyen ya da onlara nazlarını geçirmek isteyen çocuklarımızla da sürekli konuşmamız gerekebilir. Ya da onların üzerinden biraz yükü alarak çocuklarımızın isteklerini karşılama görevini sürekli onlara bırakmayarak durumu düzenleyebiliriz. Böylece, çocuklarımızın gözünde ki ‘her istediğimi yapan büyük anne ve büyük baba’ imajı ortadan kalkabilir.
Bu konuda kültüre, yaşa ve cinsiyete göre değişken bir çok uygulama yapılacağı için ve biraz da deneme yanılma yolu etkili olduğu için, yanlış yönlendirmemek adına, çok fazla öneride bulunmayı doğru bulmuyorum. Fakat bilinmesi gereken en önemli kısım, çocuklar daha fazla ilgi görmek için büyük anne ve büyük babalarıyla oynarken, onlarda çocukluklarını yaşadıkları için, çocukların her istediğini yapıyor. Bazen de, büyük anne ve büyük babamız tarafından şımartılmayan pek kimse tanımadığım için bu konunun aslında büyütüldüğü kadar da önemli olmadığını da düşünüyorum. Aile dinamiklerine göre değişkenlik gösterecek bu konuyu düşünürken, annenizin ve babanızın çocuklarınızı şımartmamasını isterken lütfen aslında arkadaşlarıyla oynamak istediklerini aklınızdan çıkartmayın. Bu belki farklı bir bakış açısı katabilir sizlere.
Aile Danışmanı – Psikolog Aykut ÖZTÜRK